Barışın inşasında ilk adım konuşuldu: Hasta tutsaklar serbest bırakılsın 2025-05-17 15:45:34   RIHA - Hasta tutsaklara ilişkin panelde konuşan Şebnem Korur Fincancı, ATK'nin verdiği siyasi kararlara dikkat çekerken, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin cezaevlerinin ticarethanelere dönüştürüldüğünü söyledi. Sebahat Tuncel ise İmralı tecridinin bütün cezaevlerine yayıldığına dikkati çekti.    Riha Emek ve Demokrasi Platformu, cezaevlerinde tutulan hasta tutsaklara dikkat çekmek için “Barışın inşasında ilk adım hasta mahpuslar serbest bırakılsın” başlıklı panel düzenledi. Riha Barosu Avukat Tahir Elçi Konferans Salonu’nda yapılan panele, platform temsilcilerinin yanı sıra insan hakları savunucuları, siyasi parti temsilcileri ve çok sayıda kişi katıldı. Panelin yapıldığı salona “Hasta mahpuslar serbest bırakılsın” pankartı asıldı.    Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Riha Şube Eşbaşkanı Ferhat Demir moderatörlüğünde yapılan panele Kürt siyasetçi Sebahat Tuncel, insan hakları savunucusu Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin konuşmacı olarak katıldı. Panel, demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenlerin anısına yapılan saygı duruşu ile başladı. Moderatör Ferhat Demir, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nı hatırlatarak, hasta tutsakların serbest bırakılmasının bir pazarlık olmayacağını, insanlık görevi olduğunu kaydetti.   'HAPİSHANELER SAĞLIKSIZLIK ÜRETİYOR'   Şebnem Korur Fincancı, tutsak ve mahpus kelimelerine dair ayrımları sıralayarak “Hekimler olarak cezaevlerinde birçok etik ihlal ile karşı karşıya kalıyoruz. Siyasi tutsaklar ayrımcılığa maruz bırakılıyor ve Kürt siyasi tutsaklar başat oluyor. ‘Terör örgütü’ denilerek bir çok insan olmayan bir durum nedeniyle hapiste. Yılda yaklaşık 200 bin kişi hapisten çıkıyor ve 250 bin kişi hapse giriyor. 9 ay önce hapishane nüfusu 350 bin. Ama hapishanelerin nüfusu bundan az. O ortamın sağlıklı olması mümkün değil. Hapishaneler sağlıksızlık üretiyor” dedi.    Cezaevlerinin fiziki yapısına dair bilgiler veren Şebnem Korur Fincancı, “Tecrit gittikçe derinleşti. Ağırlaştırılmış müebbet tecridi daha da derinleştirilmiş durumda. İnsanların bu ortamlarda sağlıklı kalması mümkün değil. ÖHD ve İHD’nin tespit ettiği hasta tutsaklar verileri var ama bu sınırlı, elde edilen bilgiler” dedi. Hasta tutsakların hastane sevklerinde maruz kaldıkları hak ihlallerini sıralayan Şebnem Korur Fincancı, tutsakların sağlıksız ortamlarda kaldıkları için hastaneye gitmeyi istemediği durumların oluştuğunu sözlerine ekledi. Adli Tıp Kurumları’nın siyasi hasta tutsakları serbest bırakmamasına değinen Şebnem Korur Fincancı, kararların siyasi saikler ile alındığını kaydetti.    'CEZAEVLERİ TİCARETHANE GİBİ'   Eren Keskin ise işkence ve kötü muameleye karşı Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nde 17 Mayıs 1982 tarihinde bedenlerini ateşe vererek, tarihe “Dörtler” olarak geçen Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner’i anarak başladı.  Türkiye’nin uluslararası sözleşmelere taraf olmasına rağmen pratikte uygulamadığına dikkati çeken Eren Keskin, “Yeni düzenlemeler olmadan da hukuk devleti oluna bilinir ama bu olmuyor. Hem hapishanelere hem de hayatın her alanında ihlaller devam ediyor. Sadece işkence yapan değil, göz yuman, soruşturma açmayanlar da suçludur. ATK’lar hasta tutsaklara cezaevinde kalma şartları olmamasına rağmen cezaevinde kalabilir raporu veriyor. Cezaevindeki mahpusların sorunları sadece mahpuslara ait sorunlar değil. Kadın cezaevlerine her yer kameralar ile izleniyor. Cezaevleri ticarethanelere dönüştürülmüş durumda. Hasta tutsakların durumu ağırlaşmadan, son noktaya gelmeden tahliye etmiyorlar. Neden bu yeterince gündeme girmiyor? Muhalefetin çifte standartları bizi bundan alıkoyan bir etkendir” diye konuştu.    'GERÇEKLE YÜZLEŞMEK ZORUNDAYIZ'   Barışın toplumsallaştırmanın önemli olduğuna vurgu yapan TJA'lı Sebahat Tuncel, “Yaşananları anlatmak ve gerçekliğimiz ile yüzleşmek zorundayız. Toplumsal olarak sağlıklı olmanın yolu yaşanan gerçekleri kabul etmek ve yüzleşmek ile mümkün” dedi. Farklı tarihlerde cezaevinde tutulduğu dönemlere dair yaşadıklarını anlatan Sebahat Tuncel, “Cezaevinde iki kural var; cezaevinde her dönem devlet haklı, tutsakların haklı oluğu zamanlarda da birinci kural geçerlidir. Düşman hukuku her zaman tutsakları denetim altında tutmaktır. Bazen çok yemek verirler, bazen de yetmez. Cezaevi politikası baştan sona yanlıştır. Haklarını bilmeyen birçok tutsak var, politik tutsaklar ise her biri bir hukukçu olmuş durumda. Biz mahkemelerde zorunlu olarak bu hukuku öğrendik” ifadelerini kullandı.    'TECRİT HER YERE YAYILDI'   İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin yavaş yavaş bütün cezaevlerine yayıldığını hatırlatan Sebahat Tuncel, “İnsanlık onuru diye bir şey var. Sürekli sizin bedeninize dokunan bir devlet var. Buna itiraz ettiğinizde mesele farklı bir yere gidiyor. İnsanların ekonomik durumu yetmiyor, cezaevleri bir ticarethaneye dönüştürülmüş. Emek sömürüsü çok fazladır. Cezaevi anlatılmaz, yaşanır. İnfaz Gözlem Kurulları (İGK) sadece tahliye değil, sağlık açısından da karar alıyor. Doktor gözleri görmeyen bir tutsağa gözlük yazıyor ama İGK güvenlik gerekçesi ile vermemezlik yapabiliyor. Hak ihlalleri sadece doktora gitmemek değil, gitseniz ona ulaşmakta da engel ile karşı karşıya kalıyorsunuz” ifadelerini kullandı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı asrın çağrısı ile yeni bir dönemin başladığını belirten Sebahat Tuncel, “Kürtler her zaman barış diyor. Ne olursa olsun barış demekten vazgeçmedi. Devlet hep bu çağrıyı yanıtsız bıraktı. Sayın Öcalan hep ‘bir muhatap arıyorum’ dedi. Yoğun baskılar oldu, Kürtler direndi. Kayyım hukuk ile anlatılmaz, bir sömürge hukukudur. Devlete güven olmaz ama Sayın Öcalan’a güven olur. Bu ülkede her şey olabilirsin ama Kürt olmazsın. Sayın Öcalan kapitalist moderniteye karşı ‘Demokratik Modernite’yi inşa edeceğiz diyor. Bizim derdimiz hakların eşit olduğu bir yaşam inşa etmek. Dünya Sayın Öcalan’ın felsefesini konuşuyor En etkili silah örgütlü toplumdur. Hasta tutsakların serbest bırakılması bir pazarlık değil, insanı bir şeydir. Yoksa gerçek anlamada bir barıştan bahsetmek gerçekçi olmaz" diye konuştu.    Panel soru ve cevaplar ile son buldu.