DEM Parti'nin 'Uluslararası Konferansı' konuşmalarla sürdü 2025-12-07 10:30:06 İSTANBUL - DEM Parti'nin düzenlediği Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı'nın ikinci günü, ilk oturumda yapılan konuşmalarla devam etti.  Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin (DEM Parti) Cem Karaca Kültür Merkezi'nde düzenlediği Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı'nın ikinci gününün ilk oturumu başladı. Konferansta, alanlarında ve barış mücadeleleriyle dünyaca tanınan simalar sunum yaptı.    Günün ilk oturumunda "Ulus Devletten Demokratik Ulusa" başlığı ele alındı. Moderatörlüğünü DEM Parti Dış İlişkilerden Sorumlusu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ebru Günay'ın yaptığı oturumda ilk sözü, Dr. Orhan Gazi Ertekin aldı. Ertekin, Ortadoğu'nun yeniden inşasının iddia edildiği bir dönemden geçildiğini belirterek, "Farklı bir dönemin içerisindeyiz. 19'uncu yüzyıldan farklı bir durum var. Yeniden inşayı artık modernitenin krizi ile birlikte tartışmak zorundayız. Artık modern sonrası toplumların yarattığı yeni hareketlerle, yeni güçlerle birlikte tartışmak zorundayız. Artık Ortadoğu’nun Kürt istisnasıyla birlikte tartışılması gerekir. Ortadoğu'da bir Kürt istisnası var. Bunu da dillendirmek gerekir. Aynen Kürt anayasacılığı gibi! Yüzyılın sonundan itibaren üretilen bütün o kurucu güç, kurucu düzen, kurulu düzen tartışmalarına artık Kürt istisnası dahil olmuş durumda. Ortadoğu'da belki tek istisna denilebilir; ama bir istisna vardı" ifadelerini kullandı.    'TOPLUMU SÜREKLİ BÖLEN BİR ANAYALLIK ANLAYIŞI'   Türkiye'nin tek bir hukukla yönetilmesi gerektiğini söylediklerini fakat 16 Temmuz'dan sonra hukuksuzlukların pik yaptığını belirten Ertekin, "Bu defa da terörle mücadele yasası gerçek yasa haline geldi. Artık 82 Anayasası yok. Türkiye anayasallık anlamında ikili hukukla, iki farklı hukukla bir anayasa, İki Takriri Sükun Kanunu veya Terörle Mücadele Yasası'yla kendi anayasallığını, kendi anayasallık anlayışını ortaya koymuştur. Bu ikili hukuk toplumu sürekli bölen, İrlanda'daki gibi toplumu sürekli bölen bir anayasallık anlayışı oldu. İrlanda'da 1970'deki 10 No'lu Kararname'den sonra toplum ve topluluk ayrımı son derece belirginleşmişti. Dolayısıyla Türkiye anayasallığı daima kendisini, sürekli ayrımcı, sürekli hiyerarşik anlayış ile kendisini yeniden inşa edegelmiştir. Türklük ile Türk etnisitesine dahil olmak ile vatandaşlık haklarına sahip olmak üst üste geçirilmiştir. Bugünkü 66'ncı madde, anayasal hakka sahip olabilmek için Türklüğü şart koşuyor. Bakın İran'da bir Kürt hem Kürt olabilir, hem İranlı olabilir. Azerbaycan'da bir Kürt hem Kürt olabilir, hem Azerbaycanlı olabilir. Ama Türkiye'de bir Kürt hem Kürt Türkiye'de olamaz. Türk olmak zorundadır" diye konuştu.    1990’DA ‘SAVAŞ MI VAR?’ SORUSU    Konferansa katılan gazeteci ve yazar Nadire Mater, konuşmasına 1990’lı yıllarda yaşananları anlatarak başladı. 1990 yılının Ocak ayında Sokak Gazetesi dergisini çıkarttıklarını belirten Nadire Mater, “Ben de o kadro içindeydim ve bu kadro ile 7 aylık bir dergi oldu. O sırada Türkiye'de yazılmayanları yazmaya çalışan ve şimdi bakıldığında da pek çok şeyi hakikaten yazmayı her nasılsa becerebilmiş bir dergi diye düşünüyorum. Ocak 1990'da Kürt ve Türk aydınlarının ortak imzasıyla ‘Doğu'da Savaşa Son’ diye bir kapak yapmıştık. O gün için çok biz gazeteciler için çok geç ama siyasiler için erken bir çağrıydı. Bu çağrıyla aslında kimi çevrelerden ‘Savaş mı var?’ diye tepkiler alırken, kimi çevrelerden de ‘Size mi düştü savaşı durdurmak? Siz mi savaşı başlattınız da konulara giriyorsunuz?’ Hadsizliklerle ciddi olarak azarlanmıştık” diye belirtti.    ‘TALEPLERİMİZ ÖCALAN İLE AYNIYDI’   “Eruh baskınları” olarak bilinen dönemin ardından yaşananları yazdıklarını ve bunun üzerine yaşadıklarını da paylaşan Nadire Mater, şöyle devam etti: “1990 Ocak ayında Eruh baskınlarının üzerinden 6 buçuk yıl geçmişti. 6 buçuk yılın ardından aslında barış istemek için hiç de erken bir zaman değildi. Abdullah Öcalan'ın 1990'larda yaptığı açıklamalar, televizyonlarda yayınlanan ve Sokak Dergisi'nde de kendisiyle iki sayı bir söyleşi yayınlamıştık ve dergide yazdığımız talepler, o taleplerle hayli örtüşüyordu. 3 yıl geçtikten sonra 1993 yılında, Özal iktidardaydı. Türkiye'de ilk ateşkes ilan edildi. Bu ateşkesin de süresi fazla olamadı. Mayıs'ta 33 askerin hayatını kaybetmesiyle ilk ateşkes akamete uğradı ya da yok edildi.”   Konferans konuşmalarla sürdü.