DEM Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk, hayvanat bahçelerinde yaşanan hayvan katliamı ve hayvanlara yönelik işkencelere dikkat çekti. Çubuk, birçok işkencenin yaşandığına işaret ederek, "Ayıların etrafında şok telleri olduğundan dolayı bitki örtüsü olmadığı belli. Su yok, yiyecek yok, beslenmeleri yok. Bu hayvanat bahçeleri ile ilgili aktivistlerin talepleri var. Bunları aktarmak isterim; Hayvanat bahçelerine yasak getirilerek yenilerinin yaçılması önlenmeli. Bu amaçla yurt dışından getirilen egzotik türler de dahil olmak üzere yabanda yaşayan hayvanların, evcil hayvanların getirilmesine müsaade edilmemelidir. Çoğu ruhsatsız olan ve benzinlik, restoran, kafe gibi yerlerde faaliyet gösteren korsan ve butik hayvanat bahçeleri kapatılmalı. Buralardaki yabandan koparılan hayvanlar insan menfaatleri uğruna kullanılmayacakları yerlere taşınmalıdır. Mevcut ruhsatlı hayvanat bahçelerine yeni hayvanlar eklenmeden buralar uzman veteriner hekim, akademisyen, yerel ve uluslararası doğa koruma kuruluşlarının aktif katılımıyla hayvan hastanesi olan yabanda yaşayan hayvanları kurtarma ve rehabilitasyon merkezlerine dönüştürülmelidir. Şehir merkezlerinde ve AVM gibi kapalı alanlarda hayvanat bahçesi kurulması yasaklanmalıdır. Hayvanat bahçelerini desteklemek ve yenilerini açmak yerine hayvanların doğal ortamlarında korunması İyi bir şekilde planlama planlayan programlar oluşturulmalı ve bu programlar devlet bütçesiyle desteklenmelidir. Mamak'ta belediye yapmadığı için beslemeye giden aktivistlerin önce barınak çalışanları tarafından engellenmesi ve sonra jandarmaya teslim edilmeleri, resmi olmayan göz altı işlemini mi konuşalım? Bakanlık ne yapıyor? Bilmiyoruz ama bizler ne yaşandığını görüyoruz ve bütçenizi Kabul etmiyoruz" dedi.

 

'İKLİM KRİZİ KIRMIZI ALARM VERİYOR'

 

DEM Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca da Türkiye'de ekolojik kriz her geçen gün derinleştiğini belirterek, "Geldiğimiz aşamada iklim krizi gerçekten kırmızı alarm veriyor. Ülkemiz çölleşiyor, ülkenin su havzaları bugün itibariyle yok oluyor ve ülkenin gölleri tek tek kuruyor değerli arkadaşlar. Bugün itibariyle Türkiye'deki 240 gölün 4'te 3'ü kurumuş vaziyette ve bilebildiğimiz kadarıyla 186 göl kurumuş durumda. Kalanlarsa ne yazık ki can çekişiyor. Bugün sanki kuraklık distopyasının içerisinde gibiyiz. Fakat gökten zembille inmiş durumda değil bu distopya. Ekolojik kriz gerçekliğine rağmen sermayeyi önceleyen iklim değiştirici politikalar dolayısıyla biz bu felaketle karşı karşıyayız. Örneğin; Meke, Akşehir, Sapanca, Tuzgölü, Beyşehir, Ebergölü, Burdur, Acıgöl ve Marmara bugün hepsi ne yazık ki tek tek ölüyor. Sapanca Gölü'nde su kotu tarihinin en düşük seviyesi olan 28.54 metreye gerilemiş durumda. Kırşehir Seyfe Gölü kuş cennetinde, 10 bin 700 hektarlık devasa bir alan, binlerce kuş türüne ve flamingolara ev sahipliği yapan bir göl, ne yazık ki kurumuş durumda. Van Toli Gölü çölleşmiş durumda. Sülüklü Göl yine kurumuş durumda. Bir ülkenin gözleri önünde, göllerimiz ne yazık ki yok oluyor ve eğer böyle devam ederse önleyici politikalar uygulanmazsa onlar sadece haritadaki bir isme dönüşecek. Türkiye'deki küçük gölleri geçtim. Bugün itibariyle büyük göllerin bile can çekiştiği bir durum var. ve bu can çekişmenin iki temel nedeni var. İklim değişikliğine bağlı olarak gelişen kuraklık gerçekliği var. Bunun yanında bir diğeri ise düşmanca icra edilen tarım ve çevre politikaları" şeklinde konuştu.

 

'SU PAZARLIK KONUSU EDİLEMEZ'

 

Söz alan DEM Parti Dersîm Milletvekili Ayten Kordu ise iktidarın doğa ve anlam ilişkisini doğru kurmadığının altını çizerek, "Halkların kültürü, ekonomisi ve sosyolojisi gerçeği bir bütün hepsiyle çok ciddi bir diyalektik bağ içerisinde. Bu diyalektik bağ görülmediği için bakanların, birbirinden kopuk ve sadece sermayeye kazandıran politikalarıyla giderek sorunların derinleşmesine yol açtığını belirtmek istiyorum. İklim krizi ile hatta iklim krizine doğru sürüklenen politikalarla yaşanan kuraklık artık sadece bir senaryo senaryo değil yaşadığımız ve bundan sonra daha ciddi bir biçimde yaşayacağımız bir gerçekliktir. Çiftçi susuzlukla, hayvancılıkla yok oluşla karşı karşıya. Suyun metalaştırılması yalnızca iç politikada değil, dış politikada da ciddi riskler riskler yaratmakta. Bu topraklar Fırat ve Dicle başta olmak üzere birçok uluslararası su hafızasına ev sahipliği yapmaktadır. Suyu bir siyasi koz, bir baskı aracı haline getirmek, halklar arasında bölgesel barışı da aynı zamanda ideleyen politikalardır. Su sınır tanımaz sayın vekiller, barışın, ortak yaşamın ve dayanışmanın birleştirici gücü su olmalıdır. Bu anlamda komşu halklara giden suyun kesilmesi ya da pazarlık unsuru haline getirilmesi ne ekolojik, ne ahlaki, ne de vicdani bir yaklaşımdır. Bu politikalar asla kabul edilemez. Onun için biz DEM Parti olarak suyun kamusal hak olarak tanınmasını, havza vazlı ekolojik ve katılımcı bir su yönetimini savunuyoruz" ifadelerini kullandı.